Böyle uzlaşamam




Ben sınırımı bileceğim, ama sen haddini bilmeyeceksin.

Nasıl uzlaşacağız?

"Güç bende! Ben ne diyorsam o!" diye ısrarcıysan, boşuna yırtınma.

Kapitalist ekonomik sistemdeydik. Ben öğrenim görmek için çalıştım, sen para kazanmak için. "Bu sistemde olağandır" dedim.

Ben tasarruf ettim, vergi verdim; sen, benim tasarruflarımı bankalardan, vergilerimi devletten ucuza hatta beleşe aldın. "Sistem bu, olağan" dedim. Kapitalizmin temel kurallarındandır. Devlet eliyle birilerinin elinde sermaye birikimi oluşturulması gerekir; çünkü özel girişimci, yatırımcı olmadan oyun kurallarına göre oynanamaz.

Kalktın, bankalardan, devletten aldıklarını ödemedin. "Orada dur" dedim, ama dinlemedin. Uyarmama karşın, "Cahildir, acemidir, kapitalist sistem de zaten tutarlı bir model değildir, neyse..." dedim, tepkimde fazla ileriye gitmedim.

Farkında değilsin sanırım. Benim gibiler yani öğrenmekle zaman geçirenler, bir de senin gibilere "ülke çıkarları" adına destek verir. Sistemin küreselleşme, yurdumuzun sömürülmek bir yana, bağımsızlığı tehdit altına gireceği kaygısı taşıyordum.

Seninki nasıl bir açlık ki, hem güçleniyordun ve hem de gırtlağına kadar borca batmıştın. Artık küresel sermayeden borçlanmaya yöneldin.

Ben oturup düşündüm. Bu gidiş gidiş değil. Uyarayım, ama çok da üstüne gitmeyeyim, işletmelerinde binlerce işçi var, binlerce tedarikçi var, üretip sattıklarını bekleyen milyonlarca bebeler var, nineler var...

Ne doymaz şeysin ki, dedenin, ninenin nesi var nesi yok satmaya başladın. Kendinin olanları değil yalnızca ha!... Hepimizin olanları da satıyordun. Ormanlar, kıyılar, meralar, ovalar, dereler...

"Yok böyle devenin nalı!" dedim, siyasal zeminde de tavır alayım dedim.

Oysa sen, haddini öyle aşmıştın ki, "Madem halk önemli, halkın siyasetteki her koltuğa oturmasına karşı çıkamazsın. Kendini inkar edersin" gibi, teoriyi kıçından anlayarak karşıma çıktın.

Aferin! Başardın da... Siyasal partiler de senin oyuncağın oldu. Ne ideolojileri kaldı, ne programları, ne parti içi demokrasileri. Hepsini birbirine benzeyen şirketlerine dönüştürdün. Sonunda kendi intiharın olan neleri yaptın farkında mısın? Tüm değerleri toprağa gömdün, paradan daha değerli bir güç bırakmadın...

Ne yapsındı ahali? İş-aş derdine senin arkana geçti, beni ötekileştirdi.

Emperyalist-Kapitalist sistem matematiksel olarak, teorik olarak iflas noktasına geldi, bunu görüyorum.

Benim ya da benim gibi en küçük azınlığın görmesi, elbette hiç bir anlam ifade etmiyor. Sana bunu gösterdiler. Kimler mi? Benim gibiler içinden satın aldıkların.

Ben yanılmıştım, haklısın! Bilgiyi en öne koydukça, paranın bilgiyi satın alabileceğini gözardı etmiştim. Ne uyanık adamsın be! Markalara el koydun, patentlere el koydun, endüstriyeline kadar tüm tasarımlara verdin üç kuruş, satın aldın. Sendikalar senin, dernekler senin, kulüpler senin, şirketler senin, partiler senin, hükümet senin, muhalefet senin, devlet senin... Obez oldun. Kim ki bir şey üretti, üretiğinin yanında üreticisini de satın aldın.

Ah be uyanık! Ben empati kurduğum yani, kendimi senin yerine koyarak sana yaklaştığım için yanıldım. Bu benim özeleştirim. Oysa, senin de yanıldığın o kadar çok şey var ki...

Dışa bağımlı gücün yurdumdaki temsilcisi oldun, yetmedi Tanrı'nın temsilciliğine de soyundun.

Evet ya... Ben "Tanrı" dedikçe, sen "Allah" demeye başladın. Sanki Olimpos Dağı yeniden coşmuş, tanrılar teke inmişken yeniden çoğalmış gibi...

Senin için ana dilin, ataların bıraktığı değerler de birer araçtı. Ne dil bıraktın, ne kültür, ne giysi, ne yemek, ne müzik, ne sanat... Keyfin istedi lahmucunla viski yudumladın, canın çekti Ermeni halk şarkısından kendine marş yaptın. Eğlencen tekno-arabesk, giysin frenk, barınman beton, gittiğin pavyon.... Doksandokuz adı olan Tanrı'yı bile Arapça söyletmeye zorladın. Çünkü amacın, Tanrı'nın doksandokuz adının ne anlattığının anlaşılması değil, senin çizdiğin portreye göre bir ezber Allah kabul edilmesi.

Bu kadar azgınlık, bu kadar obezlik elbette sağlıklı değil, ama sen bunu nasıl bileceksin ki? Hiç öğrenmedin, bilgiyi de satılık Alman malı Mercedes sandın, hatta İtlayan patentli ciklet gördün. E doğal olarak, ineğin Holstein, buğdayın Golia, başörtün Armine, evin residence oldu.

Kalkıp bir de "Tek Kitap" sloganı atıp yüzbinlerce uyduruk hadis, yüz milyonlarca zırtapoz hoca rüyası ile üzerime Tanrı adına gelmen var ya...

Seninle bu koşullarda nasıl uzlaşacağız?

Her şey senin, tamam da; ben benim!

Bak sana son bir şans daha sunayım.

Okumuş olamazsın, çünkü sen okumazsın. Duymuşsundur belki. Bir fıkra vardır. İki ortak uzlaşamaz ve şirket varlıklarının bölüştürülmesi gerekir. Uyanık ortak, her şeyin değerlisini kendine alırken, karşılığında en değersizleri ortağına vermeye kalkar. Uyanık ortağın keyfine göre paylaştırma biter. Diğeri sorar:

-Paylaştırma bitti mi?

-Çok şükür bitirdim.

-Öp beni o zaman.

-Burada ciddi bir iş yapıyoruz, sen benimle dalga mı geçiyorsun?

-Yoo... Madem tecavüze uğruyorum, bari bir de öp, zevkini çıkarayım.

Şimdi sen kalkmışsın, beni, bunca cahil bencilliğini yazıyorum diye, öpeceğin yerde bir de tehdit ediyorsun. Canıma kastedeceğini söylüyorsun.

Artık orada dur!

Cahilliğine hoşgörüm tamam da, yok edici hırsına artık sabrım taştı. Artık avucunu yalayacaksın; çünkü sen, küresel güçlerin zavallı bir oyuncağına dönüştün. Benim ise oyuncak çağım çoktan geçti.

Bilginin ve emeğin en yüce değer olduğunu, sana kanırta kanırta göstermeden, içtenlikle saygı duymaya başladığına ikna olmadan; seninle işim var ey cahil güç sahibi!

Yettin gayrı. Sen ve senin gibilerle uzlaşmayacağım.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu