CHP sağ parti başkalaşım sürecini tamamladı




Her alanda ezberlerimiz vardır. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti CHP'dir" siyasal ezberlerimizden yalnızca biri. Doğru mu? Tartışmasız doğru! Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ülküsünü birey olarak değil, bir siyasal parti yapılaşmasıyla gerçekleştirmek istemiş ve öyle de yapmış. Erzurum ve Sivas kongreleri, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, onun dönüştüğü Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili resmi belgeler yeterli kanıtlardır.
Cumhuriyeti kuran nesil göçtü gitti. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenleri veya muhalefet adı altında yönetmeye talip olanları, "Kurucu Değerler" hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Acı olan şu ki, seçmeni de ilgilendirmiyor. "Ne yapalım kurmuşlarsa?" diyor ve ekliyor: "Bugün yaşadıklarıma bakınca, geçmiş gerçekler birer masal görünüyor."
Günümüz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, bugünün AK Parti'sini, CHP'sini, MHP'sini, HDP'sini yaşıyor.
Ne görüyorlar?
Değişmez liderler, değişmez lider adayları, niteliksiz kurmaylar, mürid partizanlar...
Siyaseti meslek edinmiş, kamu kaynaklarından beslenen, rantiyeci aktörler, dublörler, figüranlar...
1950'den beri seçmenden iktidar gücünü alamamış, 2018-2019'da da alması olanaksız 80 yıllık ana muhalefet CHP'yi, sırf kuruluş değerleri ve programı nedeniyle yukarıdaki tablonun dışında tutmaya çalışmak, benim için namuslu bir davranış değil!
Seçim sistemindeki yüzde 10 barajına tepki gösteren CHP, kendi yönetim seçimlerinde aynı yüzde 10 barajını aşkla kullanıyor.
CHP'de yönetimi ele geçirmiş zevat, sağ partilerde olduğu gibi eksiksiz "Asarım, keserim" muhabbeti yapıyor.
Kendi alanının en nitelikli insanları, artık CHP'de mahalle delegesi bile olamıyor. Aşağıdan Yukarıya Otokrasi. Yukarıdan Aşağıya Faşizan bakış ve davranış CHP'de de egemen oldu.
Sağ partilerde olağan görülen böylesi bir yapı, bir sosyaldemokrat partide kurumlaşınca, o parti artık kadavra kokusu verir.
Günümüzde yurttaş, çoğunlukla siyaset dışı gündeme sahip ve siyasete oldukça uzak duruyor. Yurttaşın siyasal davranışı, seçim dönemlerinde "hangisi kazanacak?" merakı ile anketçilik ve bir de günü geldiğinde sandığa gidip oyunu kulanmaktan ibaret. Sonuçlar belli olduktan sonra da, kısa bir süre, maç yorumu gibi muhabbetini etmek.
CHP haftasonu 36. Kurultay'ını yaptı. Siyasal tarihe meraklı herkes bilir ki Kurultay,  binlerce yıllık geleneğimizin önemli parçasıdır. Kurultay değerlendirmeler ve tartışmalar yapma, yeni yol ve yöntemler belirleme toplantısıdır. CHP'nin kurultayı ise "esas çocuk belirleme" maçı olmaktan öteye hiç bir şey anlatmıyor.
İnsan biraz kendini tanımalı. Empati önce kendinle yapılması gereken bir işlem sağlamasıdır ve ben böyle başlarım.
Atatürk'ün, İnönü'nün oturduğu koltuğa adaysın, yarın seçmen de oy verse, Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneteceksin. Peki ne bilgin var? Devlet yönetmeyi bilir misin? Nerede öğredin? Nerede deneyim yaşadın? Demokrasi herkese seçme ve seçilme hakkı sunuyor diye, siyasal parti yönetebileceğini, devlet yönetebileceğini mi düşünüyorsun?
Bu sorular karşısında, ben, neden "becerebileceğim şey değil" yanıtı veriyorum acaba?
Seçmen sıfatını taşıyan Türkiye'nin en çapsız adamı, ben miyim? Lider görünenler ve lider adayı olanlardan öğrenimim mi eksik, serbest okumalarım mı, gezip görmelerim mi, izleme ve dinlemelerim mi, deneyimim mi, matematik zekam mı, ahlakım mı?... Hayır! Bir çoğu belegeli ve tanıklı. Zaten bu ülkenin benden daha niteliklileri çoktan siyasetten uzaklaştı, sıra bana ve benim gibilere geldi.
Özenli ve emekçi bir araştırmacıyım, öngörülerimi hep erken yazarım. Tümü de yazılı ve herkesin ulaşabildiği öngörüler oldukları için, -huzurla diyeyim- çoğunluğu da doğru çıkıyor. Ünlü isimler gibi bir şeyler yaşanmadan önce hamaset üretip, gerçekler başka türlü ortaya çıktığında "ama şu da şundan dolayı oldu" gibi mazeretlerle yanılgı örtücülüğü de yapmıyorum. Örneğin, ünlü bir meslekten kardeşim, kendisini düşürdüğü girdabın içinden, zeytinyağ gibi üste çıkmaya çalışıyor. "Çanakkale'de CHP'nin 135 bin oyu varmış da 4 delegeyle kurultayda temsil edilmiş, Adıyaman'da 35 bin oy varmış da 10 delegeyle temsil edilmiş..." İyi de kardeşim, bunları kurultay bitince mi gördün?
Önümüzdeki genel seçimlerde CHP'den, sosyaldemokrat seçmene umut kalmadı. İkinci parti mi olur, üçüncü parti mi olur ve hatta yüzde 10'luk baraja mı takılır, seçim tarihleri kesinleştiğinde öngörümü yazacağım. Şimdiden açık açık yazayım, CHP, ana muhalefet partisi koltuğunu bile göremeyebilir.
Benim için, Sandığa Gitmeyenler Partisi seçeneği güçlendi. Yasal varlığı bulunmayan, ancak demokratik varlığı bulunan çağımızın bu modern siyasal partisinin, Türkiye'de de en az yüzde 55 seçmen tabanı var. Seçimlere katılmadığı için göremezsiniz, varlığını ancak kendi vicdanınızda bulabilirsiniz. Bu partinin gönüldaşlarından biri benim ve Genel Seçimler'de sandığa gitmeyeceğim için, kendime "yandaş" da dedirtmem. Ekmeleddin Referandumu'nda ilk denememi yaptım ve bugün iç huzuru içindeyim. İngiliz komedyen Ken Dodd, "Politikacılar bebek bezi gibidir, düzenli olarak ve aynı sebepten değiştirilmeleri gerekir" der. Kadrolarını, yapılarını, yöntemlerini değiştirmeyen partilere umut bağlamak, ölünceye dek bebek yerine konmak onuruma dokunuyor.
Her biri aile şirketine dönüşen siyasi partiler, aile efradı ile sandığa gitsin, aile reisleri de devleti yönetsin. Seçmen olarak koydukları yasalara uyayım, vergimi vereyim, askere gideyim falan da kesinlikle kendi özel yaşamım içine onları sokmam. Kendi beyliğim kendime! Haracımı, öşürümü öder, bireysel özerkliğe dönerim. Burada "dönerim" kavramını bilerek kullandım, kapitalizm ve burjuva demokrasisi çağı dışında, insanlık, zaten tarih boyunca böyle yaşadı. Bir o sömürgeci geldi haracını aldı, bir öteki sömürgeci... Devlet ile halkın kucaklaşamamasının altındaki gerçek de bu işte! Devlete sesini çıkarma, ama devleti bahçenden içeriye sokma!
Bu bir mücadeledir ve ben kazanamazsam, benden sonrakiler kazanır; ben zaten hiç kazanmadım. Devlet yönetimleri savaşla değişir, ama savaşla ele geçirilen devletlerin tümü ölümlüdür. Herkesin kendisiyle barıştığı bir devlet, herkesin barışık olabileceği dünyanın giriş kapısıdır ve bu mutluluk da savaşsız ve pasif direnişle gerçekleşebilir.
Kendi bireysel dünyamdan başlayarak çoğunluklara iletmek istediğim mesajım şu:
Bundan böyle sandığa gitmiyorum! İktidarın kim olduğu, muhalefetin kim göründüğü benim derdim değil. Devlet onların olsun, meclis de, siyasi partiler de... Birlikte azaldıkları ve çaresizleştikleri güne kadar, gözlemekle yetineceğim. Bu da benim, kendi kendimi özgürleştirmem demek oluyor.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu