Hala göremiyorsan demokrasiden söz etme!




Demokrasi ve özgürlükten söz edebilmek için bağımlılık testi yapmak gerekir. Bireysel, ailece veya ulusça özgür müyüz, yaşadıklarımız demokrasi mi; bağımlı olup olmadığımızla ilgili bir durumdur.
Özgürlük ve demokrasinin temelinde ekonomi vardır. Çalışmıyor ve kazanmıyorsanız, gelir getiren veya satılacak bir mirasa da konmamışsanız; size kim borç veriyorsa tutsaklığınız onun keyfine kalmıştır. Soluduğunuz hava bile demokrasi değildir.
Bireysel açıdan, ailecek ve ulusça ekonomik olarak eksiye gidiyoruz, bu yüzden özgürlüklerimizi yitiriyoruz ve atmosferde demokrasi kokusu azalıyor. Uğur Mumcu sıkça kullanırdı, ben onun deyişiyle sürdüreyim, Cici Demokrasi.
Cici demokrasinin 3 ayağından söz edilir. Yasama, Yürütme ve Yargı. Yani yasaları yapan meclisler var. Merkezi veya yerel iktidar olan yürütücüler var. Bir de yargılayanlar.
Bu üçlünün tüm üyeleri, ekonomik olarak bağımlıdırlar. Halkın devlete ödediği vergilerden pay alırlar. Maaş alırlar, oturum bedelleri alırlar, fazla mesai parası alırlar, ödenekler, ek ödenekler, kamu olanakları, lojmanlar, araçlar, korumalar vs. vs... İşe devlet alır, iş güvenliği devletin elindedir, nerede çalışacağına devlet karar verir, ne zaman kadar görevde kalacağını devlet belirler.
Devlet dediğim şeyin, aslında devlet adına iktidarlar olduğunu, lütfen gözden kaçırmayınız.
Bir tek istisna vardır. Yargı'nın üç ayağı olan savlama (iddia), savunma ve yargıya varma kanatlarından yalnızca savunma kanadı yani avukatlar, temsil ettikleri müvekkillerinden aldıkları bedellerle yaşamlarını sürdürürler. Cici demokrasi masasını taşıyan üç ayaktan birinde, hala sökülmemiş bir çivi duruyor, demek istiyorum.
Cici demokrasimizin bu üç temel ayağından birini yani yargının savunma ayağını temsil eden avukatların, örgütlü bulunduğu barolar ve onun üst birliği Türkiye Barolar Birliği, bu yüzden devletle uyumsuz görünür. Yasama ve yürütmeyi devlet adı altında tek sese çevirmek isteyen iktidarlar, adındaki Türkiye kavramına kafayı taktılar. Asıl amaç cici demokrasi masası üç ayağından birinde, kalan son çiviyi sökmektir. Avukatları da devletten maaşa bağlasalar, cici demokrasi masası çöker, ülke bir anda cennete döner(!)
Eh artık, cennete gitmek için önce ölmek gerektiğini, herhalde anlamışsınızdır.
Öngörüm o ki; teknolojik gelişme, inovasyon ve kitleleri sürüleştirme eğilimi; sonunda Hukuk Sigortası kavramını ortaya atacak. Hukuk sigorta primi zorunlu ve avukatlar da devletin personeli haline getirildiğinde, cici demokrasi cik cik demokrasi haline dönüştürülmüş olacak.
Bu öngörüm, komik, garip ve hatta olmaz bir düş gibi görünebilir. Gidiş o gidiş, isterseniz biraz düşünün...
Peki... Gerçek demokrasi ile cici demokrasi arasındaki fark nedir?
Saydamlık!
Saydamlığı kim sağlar?
Gazeteciler!
Bu nedenle cici demokrasi masası, birinde tek çivisi kalmış üç ayak üzerinde yıkıldı yıkılacak iken, sürüler halinde üzerine saldırılan dördüncü ayak var mı, yok mu?
Bugün hala demokrasiden söz edilebiliyorsa, o her dakika baskı altında tutulan, itilen, kakılan, aşağılanan, ötekileştirilen gazeteciler sayesindedir. Sürüler onu yok saydıkları için demokrasi masasını üç ayak görürler. Ya ayakta fast food yerler ya da yerde aynı kapta verileni kaşıklarlar. Söylemlerine göre demokrasi hala vardır, ama nedense demokrasi masasına birlikte oturmamaktadırlar.
Bugüne dek gazeteciler devletten maaş aldılar mı? Halkın devlete verdikleri vergilerden pay aldılar mı?
Doğrudan hayır! Dolaylı evet!
Resmi ilan alan gazeteler, devletin kurumları ve iktidarın kontrolundaki reklam verenler eliyle yaşatılan, "bunlar medya organıdır" ve "bu medya organlarında çalışanlara gazeteci denir" diye yutturulanlar; devletle, yerel ve merkezi iktidarlarla içiçedir. Üç ayaklı cici demokrasinin baskısı nedeniyle kağıttandırlar, bıraksan yer çekimine bile dayanamazlar, buruşur giderler.
Haber üretimi, ajanslardan ham haber alımı, bu haberleri yayına hazırlama ve onları yayınlama; ciddi maliyetleri olan bir iştir.. Bu maliyetleri devletin ve halkın parası olmadan basılı gazete biçiminde karşılamak olanaksızlaşmıştır. Türkiye'de basılı gazetelerin tümü doğrudan veya dolaylı devletin verdiği paralarla yayınlanmaktadır. Siz onları iktidar veya muhalefet görebilirsiniz. Gerçekte iktidar veya muhalefet görünümlü (doğan görünümlü şahin gibi) modifiye yayınlardır.
Bilişim ve iletişim teknolojisi basılı medyayı satılır üründen uzaklaştırırken, internet medyası denilen bir kulvarı açtı. Bu kulvarda yayın organı maliyetleri düştü, ancak ürün yani haber ve yorumlar ekonominin konusu olmaktan çıktı, çünkü bedava!
Bilişim ve iletişim teknolojisinin üretiği bir şey daha var, o da medya anarşisi. Hangisi yasal ve gazetecilik ilkelerine bağlı, hangisi yeraltı dünyasına ait henüz bu ayırımı yapabilen çoğunluklar oluşamadı. Ben yine de internetle ortaya çıkan yasal, gazetecilik meslek ilkeleri ve etiğine bağlı klasik medya organları üzerinden anlatımı sürdüreyim. İnternet ortamındaki klasik medya organları, yeraltı medyasını okunamaz hale getirmeyi başardı, okur rakamları artık böyle diyor.
Demokrasi masasının dördüncü ayağı, devletten beslenmiyor ve ürünleri de gelir getirmiyorsa nasıl yaşayabiliyor?
Dişe dokunur sayıda okurlar olacak. Rahatsız olanların bile saygısını kazanacak. Herhangi bir şekilde duyulmuş bir haberin, doğrulama adresi olacak düzeyde güvenilir bulunacak. Yine yetmez! Kendini, firmasını ve ürününü o medya organı aracılığı ile anlatmak isteyen reklamverenleri olacak.
Her şey var, ama reklamverenleri yoksa?... Hatta reklamverenler bile "benim dediğimi yazmazsan reklam vermem" diyorlarsa?...
Cici demokrasi, sittin sene gerçek demokrasiye doğru yol almaz, varacağı tek yer vardır, cik cik demokrasi son durağı faşizm!
Kavramlar değişiyor, anlamları değişiyor. Hiçbir şey artık eskisi gibi kalmıyor.
Bağımsız Medya Organı ve Bağımsız Gazeteci kavramları da anlam değiştirdi. Devletten yani halkın vergilerinden pay almayanlarına "Bağımsız" demek de yeterli değil.
Biri şikayet etmedikçe kimsenin yargılanmadığı usul yasaları var. Tek istisna gazeteciler! Biz gazetecileri birilerinin şikayet etmesi gerekmiyor. Yasama, yürütme ve yargı tek yanlı olarak bizi yargılayabiliyor, cezalandırabiliyor. Yargılamadan cezalandırabiliyor, yargılamadan tutsaklık yaşatabiliyor, tüm haber kaynaklarıyla ambargo uygulatabiliyor...
Neresinden baksanız demokrasi masasının dördüncü ayağı yani saydamlık yani gazetecilerin elindeki güç, kullanılamaz hale getiriliyor.
Bu girdaptan çıkış var mıdır?
Vardır!
Gerçek demokrasiyi arayanlar, varlığını adil bir ortamda sürdürmek isteyenler, bağımsız medya organlarına verebilecekleri tek şey olan reklamlarını verebilirler. Elbette okur kitlelerine ulaşmak gibi ödeşecek olanakları olanlardan söz ediyorum. Seksen milyonluk bir Türkiye'de, ihtiyaç duyulduğu için verilen reklamların parasal değeri, çok büyük rakamlarda. Bu reklam tutarı verimlilik ilkesiyle harcansa, neresinden baksanız en az 1.000 (yazı ile bin) tane yayın organı, neresinden baksanız 10 bin de gazeteci; insanca yaşayarak, bağımsız biçimde mesleki sorumluluklarını yerine getirebilirler. Türkiye'de herkes her şeyden haberdar olur, her şeyi birden fazla açıdan değerlendirme şansı elde eder. Halk müritleşmez, ezberci olmaz, sormayı ve sorgulamayı öğrenir, kendi özgün ve özgür doğrularını bulmaya başlar.
Bu da olamıyorsa?...
Hiç kimse demokrasiden söz etmesin.
Hiç kimse şu veya bu siyasal partinin demokrasi aradığını iddia etmesin.
Ayakları olmayan masa ayakta durmaz.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu