Türkiye, Parlamenter Sistem'den Tek Kişi'nin iki dudağı arasından çıkacak kararlarla yönetilmeye geri dönüş, hukuksal yapısını henüz kurmadı. Dün TBMM'ye tasarı olarak gelen Yetki Kanunu bunun en açık kanıtı. Bu kanun TBMM'den geçmezse, 25 Haziran sabahı Cumhurbaşkanı olacak kişi, yetki kullanamayacak. Üstüne üstlük, olmayan bir Başbakan ve olmayan bir Bakanlar Kurulu yetkili görünmeyi sürdürecek.
Seçimleri bu denli çaresizce 24 Haziran'a almanın, halktan gizlenen kim bilir ne kadar çok nedenleri var. Zaman geçtikçe öğreneceğiz...
Trump, ABD ve İran dahil 5 ülkenin imzaladığı nükleer çalışmalarla ilgili anlaşmadan çekildi. İran artık ABD için açık hedef. Birleşmiş Milletler'in, anlaşmaya taraf Fransa gibi ülkelerin yapabileceği bir şey de yok. Bunun yansıması Suriye'ye de yaşanacak.
Merkez Bankası döviz fiyat artışlarını durdurma gücünü yitirmekle karşı karşıya. Geçtiğimiz hafta alıyormuş gibi yaptığı kararlar, döviz fiyat artışlarını önleyecek nitelikte değil.
Üretimde enflasyon yüzde 20'lere yaklaştı. Maliyetleri yüzde 20 artan bir üretimin, tüketimde daha düşük görünen enflasyonu yukarı çekeceği çok açık.
Yapılan büyük yatırımların tek tek geri ödemeleri başladı ve hızla büyüyor. Tümü borçla ve borç verene kar garantili yaptırılan bu dev yatırımların bedellerini ödeyecek döviz girdisi yok. Dış ticaret büyük açık veriyor, turizm gelirleri artmıyor yani döviz gelirleri felaket noktasında.
Gerek milletvekili, gerek belediye başkanı ve gerekse bürokrat olarak Tek Kişi yönetiminde artık bir gelecek beklentisi kalmadı. Bu da AK Parti'den aday olanların bilgi ve beceri kalitesini hızla aşağıya çekiyor. Bakmayın siz "şu kadar kişi başvurdu" denmesine. Başvuranlara bakın, geçmiş seçimlerdeki siyasetçi kalitesinden artık eser kalmadı. Aday olanların büyük çoğunluğu, seçilmek için değil, devlette iyi bir bürokratik koltuk kapma amacı taşıyor.
Örneğin Çanakkale ilinde. 7 Haziran 2015'te bire inen Ak Parti milletvekili sayısını 1 Kasım 2015'de ikiye çıkaran milletvekili, yeniden aday olmadı. AK Parti'ye rekor oy taşıyan ve bu nedenle ikinci dönem de seçilen Biga İlçe Başkanı, aday olmadı. Oysa açık açık "siyasette hedefim milletvekilliği" diyordu. Kimler aday oldu? İki dönem görev yaptıktan sonra seçim yitirmiş bir belediye başkanı, hamasetten başka bir konuşmasına tanık olmadığımız avukat, hiç bir becerisi ortada görünmeyen bir genç... Küçümseme değil, tabloyu anlatmaya çalışıyorum. Onbeş yılda Çanakkale ilinde en azından etkili ve yetkili görevlerde bulunmuş hiç kimse aday değil. Yalnızca Bigalı milletvekili ve ilçe başkanı ile sınırlı değil. Yenice Belediye Başkanı, Çanakkale İl Genel Meclisi Grup Başkanvekili, Umurbey Belediye Başkanı, geçmiş dönemleri partileri adına başarıyla değerlendirmiş adlardı ve aday olmadılar.
AK Parti örgütsel anlamda artık seçim yorgunu. Yıllarca örgütleri evlerin oturma odalarına taşıyan cemaatlardan en paralısı "düşman" ilan edilince silaha sarıldı, diğerleri de ürktü. Artık hiç kimse kolay kolay "Ev kadınlarına en kolay ulaşan parti AK Parti?dir" diyecek durumda değil.
AK Parti'nin en büyük şansı CHP örgütlerinin ne yaptığını bilmez halleridir. Kişisel görüşüm, CHP örgütleriyle, ucu küresel güçlere de dayanan strateji çerçevesinde özel olarak uğraşıldı ve bu yönde hayli başarı da sağlandı. Parti içi demokrasi CHP?nin en doğru niteliklerinden biriydi, aynı zamanda en zayıf karnı olduğu için oradan yüklenildi. Düzey düşürüldü, belediyeler ve çıkar ilişkileri devreye sokuldu?
Tek Kişi iktidar hesapları, birden çok seçenekli planlarla yapılamaz. Teklik, strateji, organizasyon, hedef ve hatta taktiklerde de tek olur. Seçmenin karşısına milletvekili adayı da olsanız "Biz yapacağız" diye çıkamazsınız, "O yapacak" demek zorundasınız. Seçmen karşısına muhatap olarak değil, kefil olarak çıkarsanız, hem sizi ve hem de kefil olduğunuzu tartışır. Hele rant ekonomisinin egemen olduğu bir ülkede kefil, asıldan güçlü değilse kimse kredi vermez. Seçmen bu konuda ülkeyi yönetenlerden çok daha deneyimli.
Erdoğan, sosyolojik açıdan toplumu ayrıştırarak, ayrıştırdığı parçalardan cılız olanları öcü göstererek çoğunluğu AK Partili yaptı. Sünniler, Kürtler, Romanlar, Pomaklar, Çerkezler, Yörükler, imam hatipliler, memurlar, sarı sendikalılar, sendikasızlar, yatları olanlar, inşaat yapanlar, tarlasını yüz kat fazlaya satanlar, hayvan damından apartman dairesine taşınanlar, ünlü markalardan tesettür giysi satın alanlar, ciplere binenler...
Milleti etnik, dinsel ve kültürel gruplara ayrıştırdığınızda; her biri çevresine yüksek duvarlar örer ve kendine ayrı bir yapı kurar. Ötekileşen kesimlerle ilişki ve iletişimini keser. Üstelik her grup kendi önceliğinin peşine düşer. Bilinçsiz bu peşine düşme, F Tipi'nde olduğu gibi teröre kadar varır.
Ardından grup grup ötekileştirilenler arasına itilirler. Son dönemde yalnızca F Tipi mi itildi? Kürtler de itildi. Beyaz Türkler de itildi. İşsizler de itildi. Tesettür mağazaları hızla kapanıyor, modası bitti. Halen gözde görünen ama hala itlmiş kakılmışlardaki Romanlar tedirgin, Osmanlı'nın son dönem gözdeleri pratik zekalı Çerkezler tedirgin, kültürel tutucu Pomaklar tedirgin. Hatta... Cemaatlar, tarikat kolları tedirgin. "Ya bizi de ötekileştirirse?..."
Oysa parlamenter sistemde bağımsız yargı karşısında eşit yurttaşlık, kendi temsilcinin asıl ve yetkili olduğu meclis, ötekilerle olan ilişki ve iletişim; olmazsa olmazdır. Uzlaşmasan bile, saygı çerçevesinde uyumlaşarak birlikte yaşayabilirsin. Tek Kişi iradesine bağlılık, çocuklarına bile söz geçiremeyen seçmen çoğunluğunun kaldırabileceği bir esaret değildir.
Erdoğan da bence bu gerçeği görmeye başladı. "Devam" yerine "Tamam" sözcüğü, ağzından bilinçli veya bilinçaltının fışkırması olarak çıktı. Belki artık onun da tek istediği, kimsenin ona hesap sormayacağı biçimde iktidardan çekilmek. Tansu Çiller'e, Kenan Evren'e ciddi ciddi hesap soran olmadı. Ona da sorulmayacağını danışmanları kim bilir kaç kez söylediler. Kendine inandığının binde biri çevresine inansa bugün kenara çekilecek.
Ben bir süredir, bu ayrıntılara bakıyorum.
2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.