Ramazan ayı başladı. Kuran'da yalnızca Bakara Suresi 185. ayette Ramadan (Araplara göre kuru sıcak ay) diye geçen, Kuran ayetlerinin Muhammed Mustafa'nın içine doğmaya (Araplar vahiy diyor) başladığı ay. İçten Müslümanlar'a iyilikler, güzellikler getirmesini diliyorum...
Ana dili Türkçe olanlar "oku" sözcüğünden kaç farklı anlam çıkarabilir? Yazılı bir belgeyi okumaktan öğrenim görmeye, canına okumaktan yaya takılan oka dek...
Dil böyle bir şeydir. Sözcük ihtiyacı her geçen zaman artar. Bir dilin yapısına uygun bilimsel türetme ve uydurma çalışması yapılmıyorsa, devreye argo girer, başka dillerden aparmalar girer, var olan sözcüklere yeni anlamlar yüklenmek zorunda kalınır.
Müslüman Kuran'a inanır. Oysa Kuran, yazılı bir kitap olarak değil, Arapların vahiy dediği içe doğma yoluyla inmiştir, Müslüman tartışmasız bunu böyle kabul eder.
İçe doğmanın yazılı bir dili olur mu? Uruguaylı'nın içine bir şey doğsa, Arapça anlatabilir mi? Muhammed Mustafa'nın ana dili Arapça'dır ve içine doğanları İngilizce ayetler olarak anlatacak değildi, elbette...
Tanrı Muhammed Mustafa'nın içine ilk ne doğurmuş? Alak Suresi 1. Ayet'i. Ne diyor bu ayet?
İkra!
Türkçe karşılığı oku, ama neyi oku?
Rabbinin adına kendi içini oku, anla!
Tanrı, Muhammed Mustafa'ya "Hatim et" de diyebilirdi. O zaman Arapça yazılı bir Mushaf indirir, "Sana gönderdiğim yazılı ayetleri ezberle, müslümanlara da ezberlet! Ne yazmışsam o" diyebilirdi. Tanrı'yı engelleyen ne var ki?...
600'lü yılların Arapça yazı diliyle içe doğmuş ayetleri Mushaf olarak yaz, 2000'li yıllarda Arapça'yı su gibi yuttuğunu söyleyen onca Kuran tefsircisi farklı farklı meal, farklı farklı tefsir yapsın. Diyanet bile iki ayrı meale sahip. Günümüz Arapça'sı ise zaten 600'lü yılların Arapçası olan Kureyş dili değil!
Yazı dili, hiç bir zaman ve hiç bir koşulda içe doğma dilini bire bir yansıtamaz.
Kur'an ayetlerinin Muhammed Mustafa'ya içe doğma yöntemiyle indirilmesinden, ben, "Tanrı ezberci istemiyor" anlamı çıkarıyorum.
Hatimciler, yani ezberciler Allah değil, Tanrı dediğim için de öfkeleniyor olabilirler. Anadilim Türkçe ve ben atalarımdan Tanrı diye öğrendim. Tanrı bana çok daha fazla şey anlatıyor. Gök Tanrı, Yer Tanrı gibi çok tanrılı dönemden, bugünkü tek Tanrı algısına ulaşmamızı örneğin... Arap kültürüne boğulan Osmanlı'ya gelinceye kadar, tüm atalarımın devlet ile dini nasıl ayrı tuttuklarını, örneğin....
Bir Arap'a Allah, bir İtalyan'a Deus, bir İngiliz'e God nasıl başka şeyler de anlatıyorsa...
Müslüman öze inanmalı, biçime değil. Özü anladığı anda, kendi gelenekleri ve kültürü ile ona biçim verir, özü anladığı için de biçimi putlaştırmaz. Kendi içindeki Tanrı'ya inanır.
Amacım, din adamlığı taslamak değil. Tanrı ile kul arasına giren ve bunun için maaş alan, dinden beslenen hiç kimseyi içten Müslüman saymıyorum. Onlar da beni saymıyorlar zaten...
Tanrı'nın münafıkları kafirden kötü saydığını bilerek, Tanrı adına Müslümanları şekilciliğe, yani putperestliğe mahkum edenleri sevmiyorum. En az o din bezirganları kadar zaman ayırmışım ve onların çoğundan daha fazla kafa yormuşum. Ahlaklı kalmayı seçmişim, "aman cahil inananlar üzülmesin" diyerek, doğru bildiğimi evirip çevirip münakfıklaşmayı reddediyorum.
Daha büyük camiler, daha büyük saraylar, daha çok uçaklar, daha fazla şatafat.... Tanrı adına kendini yetkili gibi sunanların, kendini ve yaşam biçimini putlaştırma amacının, yalnızca bazı örnekleri.
Tanrı, insana önce "Benim adıma kendi içini oku, sorgula, mantığını kullanan" neden desin?... Ağlama duvarına gidip ağlamak, papaza gidip günah çıkartmak varken, Tanrı neden İslam diye yeni bir din sunsun? Münafık hocaların mekanları ağlama duvarına dönmüşse, onların sümüklü mendilleri kutsallaştırılmışsa "Ben yalnızca elçiyim" diyen Muhammed Mustafa'nın sakalının kılı cami cami gezdiriliyorsa, buna İslam demem. Hem "akıl ve mantık dini" olacak, hem de kerametlerini küresel istihbarat örgütlerinden alan jet-skici, zırhlı mercedesli, ABD, Almanya, Kıbrıs gibi yerlerde safahat sürenleri put yapacak, sihirili güçleri olduğuna inanacaksın. Aklını kullan Müslüman!
Öğretmeni, ebeyi köylerden çekip aldılar, köyleri halkın vergilerinden maaş alan ezberci imamlara teslim ettiler. Köyde iş, aş, eğitim, sağlık bırakılmadı. Köylü çaresiz kentlere taşındı ve din bezirganlarına teslim edilip, putpresetlere çevrilmeye çalışılıyor. Bu zorba düzen beş yıl, onbeş yıl, de ki otuz yıl sürsün. Kente göçe zorlanan köylülerin kentte doğan çocukları, torunları değişmeyecek mi sanıyorsunuz? Bakın çevrenize, o çocuklar artık büyüyorlar ve artık kentlerde ezberleri bozmaya başladılar.
Tanrı, köyden kente gelen bir kuluna 4x4 cip sunarken, diğerini atanamayan öğretmen, bir diğerini sosyal yardımlaşma kapısında dilenci yapmaz. "Tanrı kullarını farklı farklı terbiye eder" sözü, Tanrı'ya hakarettir. Adaleti ona başka, buna başka dağıtan, zaten Tanrı veya Tanrı'nın elçisi olamaz. Ezbercilerin yutturduğu gibi "Birine yağdıran, diğerini süründüren" Tanrı devri, eski Yunan'da soylulara demokrasi, köylüler ve kölelere teokrasi çağında kaldı.
Kur'an'ın anlattığı Tanrı'nın, doğadaki canlılar gibi bir şekle bürünmemiş melekleri vardır. Hocaefendileri, memurları, ödüllendiricileri ve cezalandırıcıları yoktur. Müslüman, kendi içinde Azrail'i, Cebrail'i, Mikal'i, İsrafil'i aramalı ve anlamaya çalışmalı.
Ey Müslüman!
Tek Kişi kendini tapınılası hale getirmek için, seni de putperest yapmayı seçmişse...
Çök bir kıyıya. Öncelikle Tanrı adına kendi içini oku, anlamaya çalış!
Tanrı'nın temsilcisiymiş gibi görünenlere tapındığında, ne hale geleceğinin bir hesabını yap. Dön, bir de sağlamasını yap.
"Sana her şeyi ben verdim" diyecek denli kontrolunu yitirmiş görünen Tek Kişi, vicdanındaki Tanrı ile benzeşiyor mu, iyice bir düşün.
Gerçeği anladığın anda, rahatlayacak, huzur bulacaksın.
Tanrı her kulu gibi, senin de içinde çünkü... Orada yoksa, sen de yoksun.
2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.