Seçim hesapları ikinci tur için




Siyasal imaj oluşturma ve siyasal kampanya planlama işlerini, genelde ticari marka pazarlayan reklamcılar yapıyor. Tüketim ekonomisinin ulaştığı boyutlara baktığımızda, reklamcıların ürün ve hizmet markası pazarlama başarıları tartışmasız çok yüksek.
En son ve en büyük başarıları Trump. Köpeğe versen yemez çiğ et yığınından, Küresel Güç Patronu ürettiler.
Veri toplama gücü, verileri değerlendirme teknolojisi, belirlemeler yapma ve seçmen eğilimini etkileme yöntemleri, bu yöntemleri uygulama, uygulamalardan anlık geri bildirimler elde etme... Böylesi bir siyasal imaj oluşturma ve siyasal kampanya planlama kişisel beceri değil; bütçe, yüksek teknoloji ve takım işi.
Reklam ajansları yabancı. ABD ve Avrupalı seçmen psikolojisine göre hazırlanmış yazılım programlarını ve yöntemlerini kullanıyorlar. Belirlenen hedef kitleye yönelik ürün ve hizmet markası için doğru olan bu koşullar, hedef kitlesi milyonlarca seçmen olan siyasal davranışlara gelince, başarıyı garantileyemiyor. Tüm adaylar aynı yöntemleri uyguladıkları ve biri de mutlaka kazanacağı için, kazananın kampanyasını hazırlayan, "haklı ve doğru" olduğunu sanıyor.
Tüketilecek, kullanılacak ürün ve hizmet seçmekle; bir ülke ve halkının, hatta bölge ülke ve halklarının kaderini etkileyecek siyasal kişileri seçmek, aynı şeyler değil. Çok beğenmekle, o çok beğenilene oy vermek de aynı şeyler değil.
Muharrem İnce bir gösteri karakteri. Ayakkabı boyuyor, bisiklet ve traktör sürüyor, kendince espriler yapıyor, "gazeteci" olmayan ekran yüzlerini şekilden şekile sokuyor... Yaşadığı sorunların iktidardan ve onun beslemelerinden kaynaklandığını düşünenler için, İnce'nin bu sahne gösterilerinin; rahatlatıcı, gaz alıcı ve hatta ezilmiş egoları bir ölçüde tamir edici etkisi var. Bu doğru. Sandık ise başka şey!
Türkiye'de seçmen eğilim ve davranışlarını herkesten önce anlamak, seçmenle sürekli iletişim halinde olması gereken sosyologların, sosyal psikologların, davranış bilimcilerinin alanı. Bizde bu tür etiketler taşıyanlar seminer, kitap ve ekran gelirleriyle zengin olma derdinde veya üniversitelerdeki küçük dünyalarında kendinden önce yazılmışlardan kes-yapıştır tezler üreterek ders hocalığı yapmakta... Nesli tükenmiş bir uzman grubundan söz ediyorum.
CHP, 1946 Genel Seçimleri'nden (yüzde 87,3 oy almıştı) bugüne, yani 72 yıldır en yüksek oyu 1977 Genel Seçimleri'nde yüzde 41,4 oranı ile elde edebildi. 12 Eylül 1980 Darbesi sonrası yani 38 yıldır ulaşabildiği en yüksek oran ise yüzde 26. Bu orana da 2011 Genel Seçimleri'nde ulaşıldı.
Seçmen, çok partili sistemin başladığı günden bugüne geçen 72 yılda, hiç bir dönem bugünkü şiddette bir ayrışma yaşamadı. Günümüz ayrışmaları muhafazakar - liberal - sosyaldemokrat - sosyalist gibi klasik siyasal ayrışma olsa, yine de anlaşılabilir. Irk var, mezhep var, cemaat var, tarikat var, meslek var, cinsiyet var, yaşanan yerleşim yeri var, kullanılan taşıt aracı var, giyilen markalar var, oturulan mekanlar var, zaman geçirilen sosyal medya grupları var... Kullanılan akıllı telefonun marka farklılığı bile artık sosyolojik bir ayrışma.
Gettolaşma veya daha yalın anlatımıyla kendi küçük grubunu oluşturma, yalnızlaşma, bir çobanın arkasından küçük bir sürüye katılma ve her şeyin orada yaşandığını sanma zamanındayız. Damarlarına ezberler şırıngalanmış, sorgulama yeteneği yok edilmiş sayısız grupçuklar oluşturuldu.
Yurttaş devletin okulunda eğitimciymiş, "Kimse bizim kadar acı çekmedi" diyor. Öğreniyorum ki cemaat ilişkisiyle memur yapılmış, cemaat iktidar koalisyonundan atılınca, işinden olmuş. Onu devlete haksız biçimde alanların her şeye egemen oldukları süreçte; yakındığı kişiye hangi acıları yaşattıklarını ne bilsin. Bakınız Ergenekon, Balyoz, Kumpas gibi kurgu davaların mağdurlarının acılarını demiyorum bile. Benimkiler, onların yanında çimdik kalır. Ergenekoncu dendi, Statükocu dendi, mesleğin zirvesindeyken tepesine cemaatin ataması kondurulunca istifa etti, her şeyi bırakıp küçük kasabasına döndüğünde ise tetikçilere öldürtülmeye kalkıldı. 15 Temmuz sonrası neredeyse FETÖCÜ ilan edilmek istendi. Aç ve açıkta bırakılmak için devlet gücü kullanıldı, yazamayayım diye mesaim mahkemelerde tüketildi. Asıl büyük acıları çekenlerin yanında çimdik dediğim bu tür baskılar.
Hiç sorgulamadan kutsal saydıklarının iğrenç yüzlerini, yıllardır yazıp çizen bana, bu ucundan azıcık kendine dokunduğunda zırlamaya başlayan "kandırılmış" torpilli cemaat eğitimcisi, kendini mağdurların şahı diye anlatırken, nereden bilsin ki?... Onun gettosu başka... Herkesin gettosu görünmez zırhlarla kaplı. Bu gerçeği görmeliyiz.
Cumhurbaşkanı Seçimi'nin favorisi yine de, Türkiye'yi baskıcı yöntemlerle yönetmeyi sürdürmekte kararlı olan Tek Kişi'dir. İlk turda yüzde 50 barajına ulaşması artık olanaksız. Cumhurbaşkanı Seçimi'nin ikinci tura kalacağı açıkça görünüyor. İkinci tura kalan adaylardan biri, büyük olasılıkla Tek Kişi olacak. Diğerinin İnce olması durumunda, Tek Kişi Ak Saray'ında bir süre daha kalacağı umudunu taşıyacak. O bu stratejiye odaklı, devletin ve devlete göbeğinden bağlanmış sermaye gruplarının tüm olanakları seferber edilmiş durumda ve ikinci turda karşısına İnce çıksın isteniyor. İkinci tur için tasarlanan plan, sandık günü yaklaştıkça belirtilerini gösteriyor.
HDP'ye ilk turda verilecek oyların, ikinci turda Tek Kişi'ye kanalize edilmesi pazarlıklarının işaretleri, son günlerde PKK kontrollü mesajlarda var. Özetle ne diyor son günlerde PKK kaynaklı mesajlar? "HDP Kürtlerin temsilcisi değildir, şimdilik önümüzde kalkan olarak tutulmaktadır. Bir küçük işaretimizle etkisizleşir." AK Partili Mehdi Eker, Efgan Ala ve Taner Yıldız'ın, PKK'nın İngiltere bürosu görevini yürüten Londra'daki Democratic Progressive Institute'yü ziyareti, bu nedenle beni hiç şaşırtmadı. "Yerli ve Milli" makyajından önce de HDP dışlanmıştı. Sınır çadır mahkemeleri kurulması, otobüsler üzerindeki PKK militanlarının Türkiye girişleri, miting meydanlarında "megri megri" (ağlama ağlama) türküleri kimlerle söylendi, en azından benim hafızamdan silinmedi.  
Türkiye'nin asıl ihtiyacı olan nedir? Saydam demokrasi, hukuk, aş, iş, adil gelir dağılımı. Bunları sağlayacak yapının temeli nedir? Gerçek anlamda bir Üretim Ekonomisi.
İkinci turda Tek Kişi'nin karşısına çıkacak rakipten, Türkiye'nin bu ihtiyaçlarını karşılamasını beklemek, Tek Kişi tuzağına düşmek olur. Biri kapıyı açsın, kişisel olarak yeterli bulurum, fazlasını da o kişiden asla istemem.
Bu kişinin 72 yıldır yüzde 41,4'ü, son 38 yılda yüzde 26'yı hiç geçememiş CHP'den çıkmasını beklemek, insanın kendi gettosunu Türkiye sanmasından başka bir yanılgı değildir. İnce bu anlamda, ilk turun seçmen gazı alma karakteridir. 
Türkiye'yi artık uçurumun kıyısına getirdiği, yaşamın her alanındaki rakamlarla sabit Tek Kişi'nin, baskı ve zulüm derebeyliğine son verecek kapıyı aralayacak, bugünkü tabloya göre Meral Akşener'den başkası değildir. Oyu asla "düşman" sandığı CHP'li bir adaya gitmeyecek muhafazakar gettolardaki seçmenler, ancak onlara ulaşabilecek bir merkez sağ isime kapıyı aralar. Muhafazakar komşum bile beni anlamaya bir kaç dakika zaman ayırmıyorsa, nereden bilecek yaşamım boyu tek kuruş haram lokma yemediğimi, bilerek hiç kimseye kötülük etmediğimi, din tacirleriyle mücadele eden bir garip derviş sayılabileceğimi?...
Tek Kişi baskı ve zulmünden kurtulmak isteyen, ayrışarak kendine bile yabancılaşmış küçük grupların birbirini anlamaya çalışmasının, uzun bir yol olduğunu görmek zorundayız.
Bu kapının nerede olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Kapıyı İnce değil, aralarsa ancak Akşener aralayabilir.
Farkındayım. Bir şeyleri hep erken yazmaya çalıştım ve ağır bedellerini de göğüsledim. Kişisel olarak bu yazdıklarımın bedelini de seve seve üstleniyorum. Bizim yaştakiler bedel ödemeyi göze almalıdır çünkü... Böylesi yaşamsal konuda da "daha önce yazmıştım" demek, bana yine acı verecek. Her erken dediğimi anımsatmamda, "şımarıklık ediyorsun - anımsatmak zorundasın" ikilemiyle kendimle hesaplaşmayı, iç dünyamda yaşamaktan bunaldım.
Tepelerde atılan ittifak adımları seçmen ittifakına vardırılamıyorsa, düş kırıklıklarından başka bir sonuç getirmez. Bu düzen böyle gitmeyecek, Tek Kişi diktatörlüğü mutlaka yıkılacak. Anlatmaya çalıştığım, uyardığım şu:
Türkiye daha fazla acı çekmesin. Biz bu acıları analarımız ve babalarımızın yanlışları yüzünden çekiyoruz, ama çocuklarımıza haksızlık etmeyelim, onlar geleceğe umutla bakabilsinler...


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu