İktidarların, hak ettiklerinizin küçük bir parçasını seçimden seçime ulufe diye vermesi, onurunuza dokunmuyor mu?
Emekliye ikramiye verilecek, 65 Yaş aylıkları artırılacaksa, neden seçim tarihi beklenir? Vergi affı, sigorta affı, öğrenci affı, bedelli askerlik... Hediye paketleri, erzak paketleri, kapı kapı ziyaretler, hatırlanmalar, aranmalar... Temel atma törenlerinden süresi dolmuş yatırımların açılış törenlerine dek her şey seçim öncesine bırakılıyor.
Bu gelenek hesapsız bir devlet yönetimini anlatmıyorsa, siyasetçinin seçmene saygısızlığı anlamına geliyor. Seçimden seçime kış uykusundan uyanan ve uyandığında yiyecek arayan bir seçmen karakteri mi var da, siyasetçi seçmene böyle davranıyor?
Öyleyse, siyasetçiye sağlam bir ders vermek gerekiyor.
Milletvekili maaşları, belediye başkanı maaşları seçim tarihi belirlenirken artmıyor. Madem yeni dönem başlayacak, yeni dönem siyaset maliyetinin de seçmene açıklanması gerekir. "Bizi seçin, biz sonra kendi maliyetimizi belirleriz" diyerek, küçük bir şirket bile yönetilemez.
Devlet yönetimi hangi kesimlerden, hangi sektörlerden ve hangi faaliyetlerden neler alacağını, neler vereceğini; yeni dönem başlamadan açıklayan siyaset biçimine dönmek zorunda. Mevcut ilkellik çağdaş devleti değil çağ dışı kabile yönetimini anlatıyor.
Seçmen, yeni dönemde nasıl yönetileceğine bakarak oy vermekle karşı karşıya değil mi? Seçim ulufelerine, yüksek sesli bağırmaya, laf cambazlığına oy veren bir seçmen portresi ortaya çıkıyor ki; işte bu konuda bir önerim var.
Eğer alacaklarınızı seçim dönemi tahsil ediyorsanız, iktidara oy vermenizin bir anlamı yok. O nasılsa sandığa gitmeden vereceğini vermiş oluyor. Dönün muhalefet siyasetçisine "İktidar vereceğini verdi, şimdi sen söyle ne vereceksin? Yazılı olsun ve altını da imzala" diyelim ve seçim kazancımız çifte kavrulmuş olsun.
Gelişmiş demokrasilerde iktidarların bir o partiye bir bu partiye değişmesinin en önemli nedeni nedir, bilir misiniz? Biri büyütür, diğeri paylaştırır veya birinin büyüttüğü yerde denge bozulur, diğeri gelir oradaki dengeyi düzeltirken diğer yerdeki dengeyi bozar. Kapitalizm ve Burjuva Demokrasisi ideal bir sistem değildir, her sorun çözüldükçe yeni sorunlar üretir. Amerikalı, Avrupalı seçmen bu gerçeği keşfetmiştir, bir onu seçer bir diğerini. Açılan bazı yaralar derin olduğunda, onarım süresi de uzar ve yeni seçtiğini ikinci dönem yine seçer.
Siyaset madem herkesin olanı herkese üleştirme işi, kazanın başındaki kepçeciler sürekli değişmedikçe, yemek adaletli paylaşılamaz. Kimi kepçeci yapsanız, bir süre sonra kızdıklarına az, sevdiklerine çok verme alışkanlığı edinir.
BIRKALIM YATTIĞI YERDE ÖLSÜN MÜ?
Türkiye'de marjinal olanları bir yana bırakarak diyorum, hiç bir siyasi parti kurumsal bir yapıya sahip değil. Türkiye'de uluslararası standartlarda yönetim sistemi kalite çalışmalarının ilk öğrencilerinden ve kalite tetkikçilerinden biriyim. İnsan etkisini en aza indirme amaçlı kalite sistemi, basit bir matematik işlemine dayanıyor. Aslında bunu ilkokul matematik derslerinden biliyorduk. Bir işlem yaptınız, karşınıza bir sonuç çıktı; sağlamasını geriye doğru da yapmanız gerekiyor. Geri bildirim olmadan, işlemin girdilerini ve çıktılarını kontrol etmeden doğruya ve verimliliğe ulaşamazsınız.
Ben ve kurucusu bulunduğum Bigazete, haber ve yorumculuk yapıyor. Geri bildirimleri, girdileri, çıktıları sürekli kontrol ediyor ve öyle gelişiyor. Okur sayı ve niteliği hedeflerimizin çok ötesine ulaştı. Kişisel yorumum, etkinliğini yönetim kalite sistemine borçlu.
Yönetenlere muhalifiz, çünkü gazetecilik muhalif bir iş. En iyisinin daha iyisini aramak gibi, sokaktaki insanın algılaması zor bir mesleği yapıyoruz. İktidar siyasetçi ve yandaşlarının Bigazete'den hoşlanmaması, becerebilirlerse yok etme çabalarını bu nedenle anlıyoruz. Hangi iktidar eleştiriden hoşlanır ki?... Anlamadığımız ise muhalefet siyasetçisi ve yandaşlarının davranışı. Açıkça yazalım. Ak Parti'li siyasetçi ve yandaşlarının yapmadığı iğrenç iftira ve çamurları, yereldeki bir grup CHP'li siyasetçi ve yandaşlarından yaşıyoruz. Bu düzeysizlik CHP tarihsel kültürüne asla yakıştırmadığım, akıl almaz bir düşkünlüktür.
Yerelde iktidar gücü elde etmiş muhalefet siyasetçi ve yandaşları öyle bir psikoloji içinde ki; sormuyor, sorgulamıyor; bir tür cemaat müridi gibi davranıyor. Uyarıyoruz, meydan okuyoruz, ama ezberleri bozulmuyor. Bu grup ya tümüyle ahlaksızlardan oluşuyor veya bir kaç ahlaksızın kullandığı cahiller ekibi ile karşı karşıyayız. Bana ve Bigazete'ye iftira atıyor, çamur bulaştırmaya çalışıyorlar.
Sayısız kez yazdık. "Yaşadığınız coğrafyada Adil Korkut'tan daha namuslu gazeteci bulamazsınız, Bigazete'den daha objektif medya organı da bulamazsınız. Her yerde, her koşulda iddiası olanlarla, halka açık hesaplaşmaya hazırız."
Adil Korkut ve Bigazete gerçeğini yaşayıp bilenler de bu insanları uyarıyor, bunu biliyoruz.
Öyle pis bir hastalık ki, bırakın yattığı yerde ölsün; çünkü geldiği nokta şu:
Bu çirkefin elebaşıları belli ki "Ona da verseydik, böyle yazmazdı" diyor ve tapınıcıları da "Size de verseydi, böyle yazmazdınız" diye konuşuyor ve yazıyorlar.
Siyasetin elinde tuttuğu devletin, halkın parası ve olanakları. Acaba kimlere neler peşkeş çekiyorlar?
Geriye son bir sorum kalıyor:
Adil Korkut ve Bigazete'ye, acaba neden alavere dalavere işleri teklif edilemiyor?
2025© Bu sitenin tüm hakları saklıdır.