Birkaç nesil telef olsun, sonra...




Bir ülkede siyaset (iktidar ve muhalefet ayırmaksızın) sığlaşınca bilgi tatile çıkar, akıl ve mantık bilgiyi izlediğinden, ortalık tek satır öğrenmeden her şeyi bildiğini sanan slogan ezbercilerine kalır.
Türk Lirası siyasal ve finansal müdahalelerle yabancı paralar karşısında 2010 yılından beri değerli gösteriliyordu. Kısa vadeli işin kolayı bulunmuş, dev yatırımlar geleceğe kesilmiş yüksek maliyetli dış paralara bağlanmış, Hazine borçlanmayı bırakırken özde dışarıya borçlanan şirketler yapılmıştı. Bu cepten kuruş çıkmadan yatırım yapma, yabancı yatırımcılara yerli ortaklar yamayıp yeni zenginler üretme modeli 8 yıl gibi bu çağa göre hayli de uzun sürdü. Kişisel olarak bu başarıya şapka çıkarıyorum, ben 5-6 yılı bulmadan modelin iflas edeceğini öngörmüştüm. Dikkatimden kaçan, bu süreçte palazlanan yeni zenginlerin yurt dışına para aktarma için de bir süreye ihtiyaç duyacakları noktasına öngörümü uzatmamak olmuş.
Türkiye'de beş yıllık seçimsiz bir döneme girilince, artık "tam zamanı" ydı. Döviz fiyatlarını ve faizleri yerinde tutmanın da bir gereği kalmadı.
Kimin için kalmadı?
Türkiye ekonomisini kimler yönetiyorsa, onlar için kalmadı.
Bu yazdığımdan, Türkiye ekonomisini Türkiye'de seçilmiş siyasetçilerin yönettiğini umarım anlamamışsınızdır. Son günlerin modası "Yerli ve Milli" söylemi müzeye 1950'de kaldırılmıştır. O gün bu gündür Türkiye ekonomisi, diğer onlarca ülke ekonomisi gibi kendi siyasetçileri tarafından yönetilmiyor. Bankacılık sektörü yabancı para ile çalışan, yatırımları dış borçlanmayla yapılan, dış ticareti büyük açık veren, tüketicisi banka kredileri ile günü akşam eden, kişi başına yıllık gelirinden fazla döviz üzerinden borcu oluşan halka sahip hangi ülkede, siyasetçi ekonomiye egemen olabilir ki?...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Tek Kişi ve yasaya gerek kalmadan kararnamelerle çalışan yeni bir yönetim sistemine geçmesi bir eşiktir. Bu eşik sonrası ekonomide kartlar yeniden karılıp dağıtılıyor. Küresel şirketlerin kurduğu "düşünce kuruluşları, hayırsever vakıflar vb.(?)" diye özetleyebileceğimiz baronlar masalarında oyunların takvimi çoktan planlanmış, testleri yapılmış olmalı. Günü geldi, Türk Lirası da plana bağlı olarak, olması gerektiği değere inişe geçti.
Benim hesaplamalarıma göre 2018 yılı sonu ABD Doları 7,50 düzeyinde kapanacak. Seçimler sonrası başlayan spekülatif hava bu yıla dek yaşanan döviz krizlerine göre çok daha oynak oldu, olması gerekenden daha yüksek döviz fiyatları da görüyoruz ve belki göreceğiz de, ancak bu spekülatif ortam bir iki ay daha sürebilir.
Türkiye'den kaçan yalnızca yabancı yatırımcı değil, yerli yatırımcılar da dışarıya kaçıyor ve döviz çıkışı seçimlerden önce de başlamıştı. Bu değişimleri de olağan karşılamak gerekiyor, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin önümüzdeki beş yılda nasıl bir siyasal yönetim uygulayacağını, iddia ediyorum Beştepe'deki kocaman binalarda yaşamaya başlayanlar bile henüz bilmiyorlar. Küresel strateji belirleyen masalardakilerin de Türkiye'nin yeni dönemde nasıl yönetileceğini tam kestirebildiklerini sanmıyorum. Emperyalist çağ başladığından beri, emperyalistlerin yaptığı sayısız plan, sahaya çıkıldığında öngörülen sonuçları sağlamadı. Yine de uzun vadede emperyalistler durumu lehlerine çevirmeyi başardılar, çünkü her zaman yedek planları hazırda bekler. Kaldı ki, "Kapitalizmin temel anlayışıdır. Sermayenin yerlisi, millisi olmaz. Ürkektir, huzurlu kar bulduğu yere kaçar." ve bu yüzden kimsenin sandığa gidip sistemi onayladıktan sonra (hangi partiye oy verdiğinin de önemi yok) kalkıp "Neden paralar dışarıya kaçıyor?" diye sormasını akıllıca bulmam.
Bir ülke para değerinin, uzun vadede ekonomisinin gerçekleri ile doğrudan ilişkisi vardır. Orta ve kısa vadede ise finans, siyaset, askeri, doğal afet, teknolojik devrim gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle bu ilişki yokmuş gibi görünebilir. Sonuçta varılacak yer, yine reel ekonomik gerçeklerdir.
Nedir bu reel ekonomik gerçekler?
Üretimdir, halkın çalışma isteğidir, çalışma isteklilerin üretebilme niteliğidir, ekonomik aktörleri umutlu ve üretken tutabilme yönetim becerisidir, üretilenin olabildiğince adil paylaşımıdır, tasarruf etme bilincidir, tasarrufların yatırıma yöneltilmesi kararlılığıdır...
Bir takım insanlar, "demokrasi ve adalet olursa döviz fiyatının artmayacağı" nı yazıyor, çiziyor, anlatıyor. Bu kadar cahilce bir yaklaşım ancak bize özgü olmalı.
ABD Doları değer kazanıyor, o halde ABD'de demokrasi ve hukuk Trump ile hızla gelişmeye başladı, öyle mi? Tomar tomar Mark ile ekmek almak zorunda kalan Alman'ın, Hitler'in demokrasi yerine Nazizmi getirmesiyle daha az parayla ekmek almaya başlamasına eğer demokrasi demiyorsanız... En ideal demokrasi ilkel topluluklarda yaşandı, birlikte ve yeterince toplandı ve avlandı, birlikte tüketildi. Bugün Orta Asya'daki atalarımız kadar, Hz. Muhammed'in Medine'sindeki kadar bile demokrasiyi yaşamıyoruz. Geçmiş her şeyi kirleterek bugünlere geldik ve demokrasi de bundan payını aldı. 
Hele ki konuştuğumuz ülke Türkiye ise, demokrasi için gerekli olan en son şeylerden biridir para. Önce kendimize yani biz halka bakalım. Tembeliz, cahiliz, dilenciyiz, sahtekarız, aç gözlüyüz... Bize ya birileri vermeli veya devlet vermeli. Bizim verecek bir tek şeyimiz var o da oyumuz. Oyu verdiklerimiz ne yapıyorsa yapsın, ama bize de dökülenlerden versin. Kimlerin çok aldığı da neden umurumuzda olsun? Adamlar çalışıyor ve bizden daha fazla almaları normal. Yeter ki bize de hiç çalışmadığımız halde versinler.
Bir muhabbet daha var, onu da atlamamalıyım.
"Hepimiz aynı gemideyiz."
Aynı gemide olmak, azgın bir denizin ortasında batmak üzereyken aynı akıbeti paylaşmak anlamına gelmiyor. Yolculara göre değişen filikalar var, can yelekleri var, havadan helikopterle kurtulma var. Öncesinde üçüncü mevkii var, lüks kamaralar var, güverte var...
Dünya'da kabaca üç tür ülke vardır. Birincisi sanayi devrimini, teknoloji devrimini kaçırmamış, yaşayan ve sahibi olan ülkeler. İkincisi doğal kaynakları nedeniyle sat-yaşa ülkeleri. Yani petrol, doğalgaz, altın gibi yeraltı zenginliklerini; tarımsal üretim ve turizm gibi yer üstü doğal zenginliklerini satarak sınırlı süreli ve sınırlı kesimli refah yaşayan ülkeler.
Bir de üçüncü tür ülkeler var ki, Türkiye bunlardan biridir. Doğal kaynakları ve genç nüfusu sahiplenilerek, işlenerek yüksek katma değer elde edilmeden gelişmesi olanaksız ülkeler. Bu tür ülkeler çalışmadan, üretmeden, tasarruf etmeden, bilim ve teknolojiye yönelmeden, hukuk ve demokrasiyi içtenlikle yaşamadan asla yoksulluktan kurtulamazlar. Bağımlılaşırlar, ezilirler, üzerlerinden spekülasyonlar yapılır... Adeta her şeye müstehak ülkelerdir.
Bu tür ülkelerin halkları, bir kaç nesili telef olmadan da asla ne yaşadıklarının farkına bile varamazalar.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu