Oyalı Mendil - Organik İnsan




Büyüklerden miras kalmış kıyıları iğne oyası işlenmiş kumaş mendilleriniz varsa, onlar yakında günlük yaşamın yeniden bir parçası olabilir. Kravat karşıtlığı sona erer ve kravat ilk işlevi olan ağız ve burun silme için boyunlara geri dönebilir. İthal selüloz ve kağıt fiyatları dayanılır ölçülerin çok üzerine çıktı. Yaşamın gerçeklerine dönüş antrenmanlarına başlayınız.
Önceki gün TRT'nin müzik yayınlayan radyosundaki sunucu "Bir zamanlar trikotaj makinesiyle örgü ören annelerimiz varmış" deyince yüzüme yumruk yemiş gibi oldum. TRT sunucusu el emeğinde ev sanayi kapitalizmine geçişin makinelerinden biri olan trikotajı "mış" lı anlatırken; benim el örgüsü, kanaviçe, iğne oyası yapan büyüklerimi izlemiş olmamı, ördüklerini giymemi; kendimin bile çocukluğumda düz, lastik, Selanik, hatta haroşe örgü örmeyi denediğimi anımsamam anlamsız. Hele kıyıları iğne oyalı mendillerin bayram hediyesi olarak verildiği günleri anımsatmam, naftalin kokulu gelecektir. Bu kez de böyle olsun ama vazgeçtim, gelecek hafta mitoloji yazacağım.
Günümüz nesline acıma duygum giderek azalıyor, nesiller arası el becerileri uçurumumu kendi aleyhlerine artık giderilemez biçimde bozdular... Günümüz insanı hazırcı, ithalci, tembel ve teknoloji kölesi bir acınası durumda. Tuvalet kağıdı gibi temizlik kağıtları için de "Yerli ve Milli" selüloz bulunmadığı için, ithalata dayalı pahalı tüketim sorununu, akıllı telefonları ile umarım çözebilirler. Her ne kadar günümüz gençlerini ilgilendirmiyorsa da, ömür uzadı, okuyan nesilden de hala yaşayanlar var. Kitap, dergi, gazete başta olmak üzere basılı tüm süreli süresiz yayınlar selüloz ve kağıt fiyatlarından olumsuz etkileniyor. Yaşananlardan elbette okur nesiller de büyük oranda sorumlu, çünkü geçmişe özlemle, yaşadıkları zamana acıyla ve geleceğe hep umutla baktılar; saçmaladılar. Geçmişe öğrenmek için, yaşadıkları zamana anlamak ve değerlendirmek için, geleceğe de daha iyi bir yaşam ortamı oluşturmak için bakmaları gerekiyordu.
Aydınlık gazetesi gibi "üç gün çıkmıyorum", Leman dergisi gibi "kağıt buluncaya dek dergimi çıkarmayacağım?, zaten bin tane okur bile bulamayan ünlü (!) yazarların "Yayınevim ?kağıt yok, basımı erteledik? dedi. Yeni kitabım gecikecek" muhabbetleri, mezarlığa yola çıkmış meftanın arkasından sızlanmaya benzer.
Sığ siyasal yaklaşımla, Türkiye'nin selüloz ve kağıt üretiminden çekilme faturasını, iktidar partilerinin özelleştirmeleri ile yanıtlayabilirsiniz. Çözüm üretmeyen bir kolaycılıktır bu. Sanayi yatırımlarını planlarken, aşırı kentleşme doğuracağını öngörmezseniz, rant ekonomisine esir olursunuz. Kocaeli?deki SEKA gibi dev bir tesis ranta kurban edilir. (Atatürk ve İnönü dönemlerindeki sanayi yatırımlarının yurt içi dağılımına bakan, o güzelim planı terk etmenin nasıl bir ihanet olduğunu görmeli.)
Kapitalist ekonomide hangi özel sektör firması, ürünleri yok satan bir fabrikayı devletten satın alır da, yıllarca üretim yapmaz? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu araştırmadan, soruşturmadan Balıkesir SEKA Fabrikası ile ilgili konuşunca; toplumun önemli bir kesimi de "Kağıt fabrikası özelleştirildi, yerine enerji santralı yapılıyor" gibi, yalana varan abartılı bir çarpıtmanın kuyusuna düşüverir. Enerji santralı işi çarpıtılmış bir olaydı, fabrikanın ihtiyacı olan elektriği üretecek bir ek yatırım olan enerji santralıydı söz konusu olan.
İşçi sınıfı mücadelesinde on yıllarca bencilce davranan sendikalar ve sendikalı işçiler, sıra kendilerinin kapıya konmasına gelince, destekçi aramalarının boşuna olduğunu öngörmeliydiler. Balıkesir SEKA Fabrikası özelleştirilince, satın alan şirket "Yenileme yatırımı yapacağım" dedi ve işçileri kapıya koydu. Sendikanın, sendikalı işçilerin açtığı davalar, mahkeme süreçleri, ödenen tazminatlar derken 2018 yılı başında yeniden üretime geçmesi gereken fabrika için yetkilileri "Bizi CHP oyaladı. 1 milyar dolarlık yeni yatırım yapıyoruz. 2018'in son aylarında üretim başlayacak" deyiverdi. Yeterli bilgi ve veriye sahip olmadan yapılan suçlamaya, böylesi de sığ bir yanıt geliveriyor işte. Oysa yılları üretimsiz geçirten özelleştirmecilere "Kapıya koyduğunuz işçilerin davaları ayrı bir konu, sizin yeni yatırım planının gerektiğinden uzun oluşu ve onun bile süresinde tamamlanmayışı ayrı bir konudur. Kaldı ki siz bu fabrikayı kağıt üretmek koşuluyla satın aldınız" denmeliydi.
Gelelim 1968'lerden beri başımızda dolaşan sivrisinek PDA siyasal çizgisine. Dönüyor dolaşıyor kulağımızda vızıltısıyla sinirlerimizi geriyor. Bu sarhoşlar gibi ne zaman ne tarafa yöneleceği belli olmayan siyasal grupçuğun son dönemde "Yerli ve Milli" durağında gölgelendiğini herhalde farkındayız. Bu Çin işi Japon işi siyasal grupçuğun Aydınlık gazetesi, döviz fiyatlarındaki artış nedeniyle maliyetlerinin artışını gerekçe göstererek üç gün Kurban Bayramı tatili yaptı. Tatil bitti gazete yine basıldı.
Beştepe'ye "İthal kağıtla yerli ve milli olunmaz" başlığıyla başyazı şeklinde mesaj yolluyor. İthal gazete kağıdında gümrük ve benzeri vergiler sıfırlanmalıymış. Ayrıca da Basın İlan Kurumu resmi ilan fiyatlarına zam yapmalıymış. Sanırsın Türkiye'de 70 milyon dolayında okur yazar Aydınlık gazetesi okuyor. Türkiye'de tüm basılı gazetelerin gerçek satış rakamları artık, günlük bir milyonun altına indi. Resmi ilan peşkeşi olmasa, bir tek yerel basılı gazete yayınlanmayacak durumda. Hiçbiri de Basın İlan Kurumu'na bildirdikleri sayılar kadar gerçek okura sahip değil.
Azınlığın tatlı hayatı için, çoğunluğun mutsuzluğuna çok alıştık. Yıllarca "vah vah" ve hatta "oh olsun" diye seyrettiğimiz yaptırımların ucu ne zaman bize dokundu, feryadı o zaman basıyoruz. Aydınlıkçılara "vah vah" veya "oh olsun" dediğimi sanmayın. Ağustos ayında çölde kutup ayısı arayan Mart Kedisi gibi göründü bana.
Doğrusu şuydu ve hala yapılabilir
Türkiye'de selüloz üreten yatırımlar yapılmalı. Uluslararası piyasalarda dampingli veya avantajlı fiyatlar varsa, selüloz üretimi gibi hammadde fabrikaların yatırımları desteklenmeli, üretime geçtiklerinde de ürünleri ithal fiyatlara göre dengelenecek biçimde desteklenmeli.
Kağıt üretimi ikinci aşamadır ve yalnızca baskı kağıdından da ibaret değildir. Ambalajdan, temizlik kağıtlarına çok geniş alanda üretimi anlatır. Kağıt üretimi ancak yatırım aşamasında desteklenebilir.
Baskı kağıtları, yukarıdaki iki politika doğru ve planlı uygulanırsa, desteklenecek ürünler değildir. Türkiye eğer üreten bir ülkeye yeniden geri döndürülecekse, son ürünler değil, girdi olan ilk ürünler gerçekçi biçimde desteklenmelidir. Sonrası zaten denetleme konusudur ve küresel piyasadaki değişimlere göre destekleme gündeme gelmelidir. Kapitalist ekonomiyle yaşamayı seçmiş devletler, zaten iç ve dış ekonomilerdeki oyuncuları izleyen ve denetleyen devletlerdir.
Oldum olası son ürün desteklerini içime sindirememişimdir. Her tür girdiyi ithal et, koy masaya, sırala banda birleştir ve adına "Yerli Ürün" de. Hadi oradan be!
İnsana yatırım da aslında ilk ürüne ve o ilk ürünlerin üretildiği ortam ve koşullara yatırımdır, destek vermedir. Buna Üretken Ekonomik Politika diyebiliriz ve gelir dağılımı bozukluğundan, köyden kente göçü geri çevirmeye, doğal yaşamı korumaktan, insan ve çevre sağlığına organik bir ilaçtır.
Organik Bitki, Organik Hayvan konuşacak ve tartışacakların, çabaya Organik İnsan olmayı konuşup tarışmaktan başlamalarını öneriyorum. Giderek robotlaşan insanın doğal yaşam üretmesini ummak, gerçekte bir ağıt olan "Hey onbeşli onbeşli / Tokat yolları taşlı" ile gerdan kırıp, göbek atması kadar ciddi bir tutarsızlıktır.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu