Büyüme, Paylaşma olmazsa mümkün




Kapitalist ekonomik sistem ekonomik büyümeyi hedefler.

Büyüme dediğimiz şey nedir?

Bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetin miktar veya değerinin, bir önceki yıla göre farkı. Geçen yıl 100 liralık, bu yıl 107 liralık mal ve hizmet üretmişseniz, o 7 lira yani yüzde 7, büyüme oluyor. Elbette her şey sabit ise. Paranızın değeri sabit değil ve sürekli düşüyorsa, bir önceki yılın para değerine göre hesapladığınızda büyüme oranı da düşecektir.

Kapitalizm neden büyüme hedeflidir?

Klasik iktisatçılar "tam rekabet", yeni klasikçi iktisatçılar "eksik rekabet" dese de, sonuçta rekabet kapitalizmin temel dayanağıdır. Bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi, piyasada egemen olmak veya en azından güçlü kalmak, her kapitalistin kaçınılmaz biçimde işini yenilmesini ve büyütmesini zorunlu kılar. Bunun için de ekonomik faaliyetindeki tüm tasarrufu, yalnızca kendisinin etmesi için çabalar. İşletmenin ettiği kar eğer yeni yatırımlara yetmiyorsa, borçlanma yoluna gider. Borçlanmanın maliyetini de daha fazla tasarruf etmek için ya çalışanların, ya müşterilerin ya da devletin sırtına yüklemenin yollarını arar. Bu kapitalistin çaresizliğidir, istese de istemese de kapitalist sitemde böyle yapmak durumundadır. "Bu kadarı da fazla. İşçimi daha fazla sömüremem, müşterimi daha fazla kazıklayamama veya devlet olanaklarını hep kendim için isteyemem" deme lüksü yoktur, yoksa piyasadan silinir gider.

Büyüme, kapitalizm için var olmanın kaçınılmazlığıdır. Büyümezsen küçülürsün, yenilenmezsen anılarda kalırsın.

2. Dünya Savaşı sonuçlarını görmeden ölen İngiliz iktisatçı Keynes, Bölüşüm Teorisi ile kapitalizmin "paylaşamama" sorununa çözüm arayışına girişir. Onun izleyicilerinden Polonyalı iktisatçı Kalecki yeni Keynesyen Bölüşüm Teorisi diyebileceğimiz çalışmaları ile Keynes'in açıklarını kaptmaya çalışır. Macar iktisatçı Kaldor ise sendikacılığı çok ciddiye alarak, sendikaların ücretlerin aşağıya düşmesine izin vermeyeceğini iddia eder. Yeni Keynesyen Bölüşüm Teorisi'ne katkı sayılan bu yaklaşım, bugün sendikacılığın haliyle neredeyse taban tabana zıt bir durum.

Özetle kapitalist iktisatçılar her yeni gün kapitalizmin "paylaşamama" sorununa sistem içinde çözüm arıyorlar, ömrünü uzatmaya çalışıyorlar. Oysa hiçbir zaman çözüm bulamayacaklar.

Garip! Gelişmişler küçülüyor

Birleşmiş Milletler 2019 olası ekonomik görünümünü raporlarken, dünya ekonomisinin 2019 ve 2020 yılları büyüme beklentilerini de açıkladı. Dünya ekonomisi yüzde 3 oranında büyüyecekmiş. Örneğin, Almanya 2019 için büyüme oranı tahminini yüzde 1'e indirdi. Avrupa büyüme tahminlerini sürekli aşağıya çekiyor, bunu durgunluğa gidiş diye değerlendiren iktisatçılar da çoğunlukta. ABD 2017 yılında yüzde 2,2 büyümüştü. Trump ile büyümeye yüklenen ABD'nin 2018 büyümesi yüze 3'ün üzerinde olacak gibi. Trump'ın çabaları da işe yaramıyor görünüyor, çünkü 2019 büyümesi için yapılan tahminler yüzde 2,5, 2020 için yüzde 2 oranında.

Büyüme rekortmenlerinden Türkiye, 2017 yılında yüzde 7,4 oranında büyüdü. Dünya Bankası Türkiye için 2019 büyüme tahminini yüzde 1,9 olarak açıklarken, bu oranın şok bir düşüş olduğu açık. Dünya Bankası üstelik, yüzde 19 gibi bir enflasyon oranı tahminini de yanına eklemiş. 

2017 yılında Çin'in büyüme rakamı 6,9 oranında. Bizden daha az büyümüş. 2018 yılında ise 6,6 büyüme ile düşüş olacak, ancak yine de yüksek. 2019 ve 2020 tahminleri bu oranlardan daha düşük.

Gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler büyüyor

Gelişmekte olan ülkeler ve hatta gelişmemiş ülkeler, gelişmiş ülkelerden daha fazla büyüyor. Peki... Nasıl oluyor da her geçen gün daha yoksullaşıyorlar?

Bir ülkenin ekonomik büyümesi, o ülkenin zenginleşmesi veya yurttaşlarının yaşam kalitesinin artması anlamına gelmiyor. Büyüme için gerekli tasarrufların yalnızca kapitalistler elinde olması en ciddi engel. Gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelerin büyümelerini borçlanmayla sağlamaları, kendi değerlerini gelişmiş ülkelere teslim etmeleri de bir başka engel. Kağıt üzerinde büyüyorsunuz, ancak büyüyen kısım ve hatta daha fazlası gelişmiş ülkelere transfer ediliyor. Dev köprüler, otoyollar, plazalar, her türlü yeni teknoloji ürünleri ortalığı kaplarken; üniversite mezunu işsiz gençler çağrı merkezlerinde asgari ücretle iş aramaktan bunalmış hale geliyorlar. Birileri büyüyor büyümesine de, çoğunluğun hali de ortalıkta.  

Sorun kapitlast sistemin "paylaşamama" sorunu. Sistem bunu kendi "otomatik işleyen fiyat mekanizması" ile asla çözemez. Çözecek olan siyasal iktidarlardır. Siyasal iktidarlar paylaşmayı, büyümenin önüne geçirmek durumundadırlar. Aksi taktirde sistemin kuklaları etiketi yiyecekler, onlara olan güven giderek tümüyle yok olacaktır. İnsanlar siyasete düşman durumuna geleceklerdir. Dünyada seçim sandığına gitme oranlarındaki değişime bakan, bunun ipuçlarını bulabilir.


İlgili Etiketler

İlgili etiket bulunamamıştır.


Okuyucu Yorumları

Günlük Koronavirüs Tablosu